Oksidatif Stres (Serbest Radikaller)
20. yüzyıl ortalarında Amerikalı profesör Denham Harman hücrelerin yaşlanmasının serbest radikallerin aşırı oluşumuna bağlı olduğunu ileri sürdü. Yediğimiz gıdaları yakıp, enerji bağlamamız için oksijenle yanmaları gerekir. Oksijen molekülünün (Oz) diğer moleküllerin kimyasına el atma (müdahale) yeteneği vardır. Onlardan bir elektron çalarak süper oksite dönüşür, ya da onlara bir elektron vererek eksiklenir. Oksijenin bu reaktif potansiyeli tüm biyolojik enerji yapımını mümkün kılar. Ancak bu enerjinin de bir bedeli vardır. Oksijenin bu aktivitesi ile bir elektronunu kaybetmiş, ya da bir fazla elektrona sahip çok büyük sayıda moleküller (serbest radikaller) oluşur. Serbest radikaller elektron dengesi bozulmuş moleküller olarak düşünülebilir. Tekrar dengeyi kurmak için başka moleküllere saldırarak elektron alır ya da verir. Böylece saldırılan molekül serbest radikal haline gelir ve zincirleme tepkimelerle vücutta saniyede yüzlerce normal molekül değişikliğe uğrar.
Eğer çok sayıda saldırgan moleküller eksiklerini tamamlamak için arayışta iseler proteinlere, yağ asitlerine ve hatta kalıtım maddesi DNA’ya saldırarak zarar verirler. Vücudumuzdaki her hücre günde yaklaşık on bin saldırıyı göğüslemektedir. Hücrelerde oluşan hasarın çoğu tamir edilebilir niteliktedir. Ancak az bir kısmın tamiri olanaksızdır. Böylece tüm dokularda yaşlanma olayı hızlanır ve birçok hastalığın (kanser, kalpli damar hastalıkları, Alzheimer, Parkinson, romatoid artrit, diyabet) oluşmasına zemin hazırlanır. Serbest radikaller ile hücrelerin dış zarlarında olan zarlar, yaşlanmada ana faktördür.
Hücre zarı zarar görünce besin maddeleri hücre içine alJ namaz ve hücre içindeki atıklar da dışarı çıkarılamaz. BöylecJ hücre yaşlanması başlar. Hücre dış zarı yağ asitlerinden oluşur)
Bir antioksidan olan vitamin E yağda eriyen bir madde olduğundan, hücre zarlarında serbest radikallerin neden olduğu bu zincirleme reaksiyonu önler. En kötüsü kalıtım materyali taşıyan DNA molekülünü] serbest radikallerce zarar görmesidir. DNA zararı sonucu genlerdeki enformasyon değişiklikleri mutasyon olarak tanımlanır. Genetik mutasyon sonucu protein yapımı kusurlu ve değişik olabilir. Böylece vücutta giderek artan kusurlu protein olursa vücut bağışıklık sistemi bu proteinleri yabancı kabul ederek bunlarla savaşmaya ve yok etmeye çalışır. (Otoümnıil hastalıklar) Demek ki serbest radikaller sadece vücudun yaşlanmasından değil, aynı zamanda birçok hastalığın oluşmasın! dan da sorumludur. Özellikle aşağıdaki kronik hastalıkları oluşumunda sorumlulukları vardır.
• Kalp-damar hastalıkları, örneğin ateroskleroz Kanser
• Diyabet Bunama Parkinson sendrom
Katarakt, makuladejenerasyonu
• Bağışıklık sistemi bozuklukları
Metabolizmanın normal seyrindeki sürekli serbest rad üretimine ek olarak doğal ve yapay radyasyon; havada, su ve yiyecekteki zehirler; sigara içme gibi çok çeşitli oksidasy aktivitelerinin oluşturduğu aşırı miktarlarda serb) radikaller vücut için tehlike anlamı taşır. Bu durum oksidi stres olarak da tanımlanır.
Serbest radikallerin yüzde 90’ı tükettiğimiz besinlere kaynaklanmaktadır. Önemsiz bir kaynak da, bağışıklık sistemimizdir. Vücudun fonksiyonları için belirli ölçüde serbl radikale gereksinimi var. Ancak aşırı serbest radikalin zari olmaktadır. Bağışıklık sistemi vücuda giren mikroplarla savaşmada kendisine yardımcı olması amacıyla bilinçli olarak serbest radikal üretir. Örneğin iltihabi olaylarda ya da alerjiler de fazla serbest radikal yapımı olur. Serbest radikaller burada mikroplara karşı akyuvarlarla (lenfositler) birlikte kale oluştururlar. Ancak serbest radikallerin belirli hedefi olmadığında! vücudun kendi dokusuna da zarar verebilir.
Acaba sürekli olarak içerden ve dışarıdan 10 binlerce serbest radikal bombardımanından hücrelerimiz nasıl kurtulmaktadır? Vücudun serbest radikallere karşı özel koruma sim temi var. Belirli vitaminler, hormonlar, mineraller ve enzimleri bu sistemin öğeleridir. Vücudumuz yaptığı antioksidanlarla serbest radikalleri zararsız hale getirir. Antioksidanlar, serbest radikallere ihtiyaçları olan elektronları bağışlarlar. Böylece ek-l sikliğini gidermiş olan serbest radikal artık hücrelerden ve dokulardan elektron çalmaya kalkışmaz ve kendisi zararsız halen gelir. Ancak bu doğal antioksidan üretimi yaşlandıkça zayıflara ve serbest radikallerle savaşma sistemimiz başa çıkamaz.Eğer DNA onarım sistemi ve vücudun özel koruyucu antioksidan sistemi olmasaydı; her gün DNA’ya olan 10 bini aşkın i serbest radikal bombardımanı sonucu tüm hücrelerde ağır kayıplar olacaktı. Koruyucu sistemin en önemli elemanları hücrelerin bizzat yaptığı antioksidan enzimlerdir. Bunları güçlendirmek ve desteklemek gerekmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.