İltihaplanma ( İnflamasyon )
Anormal inflamasyonda iltihaplanma vücudun yaralanma ya da saldırı yaşamayan bölgelerine de yayılır ve neden olan problem çözüldüğünde bitmez. İltihaplanma kontrolden çıkıp normal dokuları da hedeflediğinde anormaldir ve iyileşmeden çok hastalık meydana getirir. Örneğin Astım hava yollarının iltihabi hastalığıdır. İnflamatuar tepkilerin en önemlisi damar iltihaplanmasıdır, ateroskleroza (damar sertliği) götürür.
Bugün koroner damarların daralmasının da iltihabi bir zeminde oluştuğu kabul ediliyor. Kardiyologlar kalp hastalığı riski taşıyan hastaları belirlemek için kronik iltihaplanmanın belirtisi olan CRP (C-reaktif protein) ölçmektedir. Boston’da yapılan kapsamlı bir araştırmada hem kolesterol hem de CRP düzeyi yüksek olan erkeklerde kalp krizi riskinin 4 kat arttığı saptanmıştır. Birçok uzman CRP testinin öngörü açısından kolesterole göre daha iyi veri sağladığına inanıyor. CRP başlangıçta enfeksiyonla savaşmak ve iyileşmeyi hızlandırmak amacıyla üretilir. İltihap devam ettiği sürece kandaki CRP düzeyi yüksek kalır. Uzun süreli idrar yolu, solunum yolu ve diş enfeksiyonları, Astım, alerji, döküntü, sünizit, eklem iltihabı ya da diğer otoimmün hastalıklar gibi uzun süreli iltihabi hastalıkların varlığında CRP düzeyi kontrol edilmelidir. Eğer CRP l’in üzerindeyse enflamasyondan emin olabilirsiniz. Ancak normal çıkması vücutta gizli bir enflamasyonu % 100 ekarte etmez.
Alzheimer ve Parkinson hastalıkları gibi nörodejeneratif hastalıklarda dahi hastalığın ortaya çıkmasına iltihaplanmanın öncülük ettiği sanılıyor.
İltihaplanma farklı ajanlara vücudun tepkisi olarak gerçekleşir. Örneğin serbest radikaller vücudumuzun normal hücrelerine saldırdığı zaman gerçekleşir. Sigara içenlerde iltihaplanma düzeyi daha yüksektir.
İltihaplanmanın yiyeceklerle de bağlantısı vardır. İnce bağırsaklar yiyeceklerimizin bünyemize uygun olup olmadığını belirler. İyi yiyecekler sorun yaratmaz. Kötü yiyecekler yerel bağışıklık sisteminin tepkisiyle karşılaşır. Böylece iltihaplanma olayı başlar. Mide bulantısı, sancı, gaz, sindirim sistemi bozukluğu gibi belirtiler ortaya çıkar. Alerjik besinler, yiyeceklere bağlı toksinler ve bakteriler bağırsak duvarında iltihaba neden olur.
Beslenme ve iltihaplanma pek çok yolla birbirinden etkilenir. İltihap sürecinin düzenlenmesi prostaglandin ve lökotrien hormonlarının kontrolü altındadır. Bu hormonlar çoklu doymamış yağ asitlerinden (omega 3 ve omega 6 yağ asitleri) sentezlenir. Bu yağ asitlerini bünyemizde üretilmediğinden besinlerimizle almak zorundayız. Omega-6 yağlı tohumlar ve bitkisel yağlarla beslenildiğinde alınır. Ot yerine özellikle tohumlarla beslenen hayvanların yağında da bulunur.
Omega-3’ler daha zor sağlanır. Yeşil yapraklılarda (Semiz otu) ve deniz bitkilerinde, yağlı soğuk su balıklarında (somon, sardalya, lüfer, uskumru), birkaç tohumda ve sert kabuklu yemişte (keten tohumu, ceviz) birkaç bitkisel yağda (soya, kano-la), kırlarda otlatılan hayvanların yağlarında bulunur. Omega-3’ten sentezlenen hormonlar iltihap önleyici etkiye sahiptir.
Omega-6clan sentezlenenler ise iltihaplanmayı artırır. Uzak geçmişte insan beslenmesinde Omega 3’ün Omega 6 yağ asitlerine oranı eşitken bugünkü modern beslenmede bu oran bozulmuştur ve daha çok Omega-6 tüketilmektedir. Çünkü rafine bitkisel yağlarla yapılan modern gıda teknolojisi ürünleri (cips, kurabiye, kraker vb.) yalnızca Omega 6 içermektedir. Çoğu fast-food Omega-6 dan zengin, Omega-3 ten yoksundur. Omega 3 kaynağı olan sebzeler ve balık tüketimi çok azdır. İnek eti ise bu hayvanların doğada kırlarda yeşilliklerle otlatıl-maması, özellikle tahıl ürünleriyle şişmanlatılmaları nedeniyle Omega-3 den yoksunlaşmış olup, Omega 6’dan zengindir.
İnflamasyon-yiyecek bağlantısı (II)
• Omega 3’ten sentezlenen hormonlar iltihaplanmayı önler.
• Omega 6’tan sentezlenen hormonlar iltihaplanmayı arttırır. ‘
Demek ki yiyecek seçimlerimiz iltihaba yatkın durumda olup olmadığımızı belirler. Yediğiniz yiyecekler genlerinizle konuşurlar. Onlara size kilo verdirmelerini ya da aldırmalarını, inflamasyonu dindirmelerini ya da artırmalarını söylerler. Aşırı şeker ve doymuş yağ ya da çok kalori tüketildiğinde yağ hücreleri tarafından tümör nekrosis faktör alfa (TNF-alfa) isimli inflamasyona neden olan bir molekül üretilir. Bu inflamatuar molekül metabolizmanızı yavaşlatır, hücreleri insulin hormonuna karşı dirençli yapar ve kilo alımına neden olur. Zeytinyağı, soya, balık, keten tohumu, sebze ve meyveler gibi kilo vermeye yardım eden besinlerin aynı zamanda inflamasyonu engellediği saptanmıştır. Sadece Lif alımını artırmak bile inflamasyon ve CRP düzeylerini düşürür. Diyabetlilerde yaşa bağlı hastalıkların erken gelmesi ve yaşlanmanın hızlanmasının nedeni olan patolojik değişikliklerden glikasyon sorumludur. Kan şekerindeki aşırı yükselme glikasyona yol açar. Glisemik yükü yüksek beslenmenin inflamasyonu etkin biçimde artırdığı saptanmıştır. Demek ki anormal iltihaplanmayı önlemek için vücudumuzdaki glikasyonu en aza indirecek önlemleri almalıyız. Obezite araştırmalarındaki son gelişmelerde inflamasyon kilo almaya neden olan esas suçlu olarak tanımlanmıştır. İnflamasyon daha çok yağ hücresi oluşumuna neden olur. Yağ hücreleri de inflamasyonu destekler. Bu bakımdan yağ kaybınız inflamasyondan kurtulmanıza, inflamasyondan kurtulmanız da yağ yakmanıza yardım eder. Stres de enflamasyona neden olur. Stresli bir durumda vücutta kortizol denilen bir hormon salgılanır. Kortizol; Leptin hormonuna duyarlılığı azaltır. Leptin yağ hücrelerinde üretilen doyduğumuzu haber veren bir hormondur. Kortizol artması daha çok yemeye neden olur. Böylece kronik Stres Obeziteye götürür. Yağ hücreleri artık hormonal sistemin bir parçası sayılıyor ve metabolizmayı stres hormonlarını ve İnflamasyonu düzenlemekte aktif rol oynuyor.
İnflamasyon süreci koruyucudur ancak kontrolden de çıkabilir. Birey antiinflamatuar (İltihaplanmayı önleyen) durumda ise yaralanma ya da infeksiyona karşı vücudun iyileştirici tepkileri (normal iltihaplanma) olması gerektiği gibidir ve ileri yaşlardaki anormal iltihaplanmaya bağlı hastalık riskleri de düşük kalır.
İltihaba yatkınlık olduğunda anormal iltihaplanma olasılığı daha yüksektir. Şu var ki sadece artrit gibi inflamasyona bağlı hastalığı olanlarda değil bedenlerinin tahriş edici olarak algıladığı maddelerle karşı karşıya kalan sağlıklı insanlarda da kontrolsüz inflamasyon oluşabilir. Alerjik besinler, toksinler, şeker ve hayvansal yağlar, işlenmiş besinler bu tür maddelerdendir. Diş eti iltihabı gibi hafif enfeksiyonlar bile kontrolsüz inflamasyona yol açabilir. Demek ki modern beslenme biçimi ve hareketsizlik bütün vücudu etkileyen inflamasyonun en yaygın nedenidir. Ne yediğimiz ve ne kadar egzersiz yaptığınız inflamasyonu yöneten en önemli unsurlardır.
Henüz yorum yapılmamış.