Doğru Beslenmenin Bütün Unsurları
Doğru Beslenmenin Bütün Unsurları
Çok Su İçmeyi İhmal Etmeyiniz.
Su insan yaşamı için oksijenden sonra gelen en önemli öğedir. Su vücuda enerji vermez fakat metabolik artıkların ve toksinlerin ter, idrar, dışkı ve solunumla dışarı atılmasını sağlayarak organizmayı korur. Yediğimiz gıdalardaki besin öğelerinin sindirilmesi ve emilmesi için gereklidir. Vücut sıcaklığını ayarlarlar. Sıcak havada terleme ile ısı enerjisi deriden atılır ve serinleme hissedilir. Kuru sıcakta nemli havaya göre kendimizi daha iyi hissetmemizin nedeni terin buharlaşmasının kolay olmasıdır. Aldığımız suyun hemen hepsini idrar, ter, dışkı ve solunum ile dışarı atarız. Attığımız ve aldığımız suyun eşit olması gerekir. Bu denge yaklaşık iki litre su ile sağlanır. Bir kişi yaktığı her kalori için yaklaşık bir mililitre sıvıya ihtiyaç duyar. Günde 2000 kalori tüketen bir kimse için bu sıvı gereksinimi yaklaşık 8 (240 ml’lik) bardaktır. Bu sıvının bir kısmı yiyeceklerden gelir. Kalan kısmı su ve diğer sıvıların içilmesiyle karşılanır.
Besinlerin Hazırlanması ve Pişirilmesi Yöntemi de Önemlidir.
Sağlıklı beslenmede besinlerin hazırlanması, pişirilmesi ve saklanması ilkelerine dikkat etmek de önemlidir. Bu ilkelere dikkatsizlik çoğu besin öğesinin kaybı nedeniyle dengesiz beslenmeye neden olur.
• Sebzelerin küçük parçalara doğranıp yıkanması, vitamin ve minerallerin yıkama suyu ile atılmasına neden olur. Önce yıkanmalı sonra doğranmalıdır.
• Sebzeler, makarna ve kuru baklagiller az suda pişirilmeli, haşlama suyu dökülmemelidir.
• Salatalar yemeye yakın zamanda hazırlanmalıdır.
• Yemekler tercihen haşlama yöntemi ile hazırlanmalıdır.
• Taze meyve suları bekletilmeden içilmelidir.
• Yağın yakılması sonucu sağlığa zararlı toksik maddeler oluşur. Yağlar yakılmadan en iyisi yemek piştikten sonra yiyeceklere eklenmelidir.
• Donuk gıdaları buzluktan buz dolabına alıp +4 derecede çözündürün.
• Donukken çözünmüş bir besini tekrar dondurmayın.
Vücut kitle indeksinizin 24’ü aşmasını önleyin
Besinlerle alınan enerji,
• Fiziksel çalışmalar,
• Büyüme ve gelişme
• Tüketilen besinlerin vücutta kullanılması
• Vücut organlarının çalışması (bazal metabolizma)
için harcanır. İdeal kilonun sürekliliği alınan enerji ile harcanan enerjinin eşit olması halinde sağlanır. Bunun için kalori saymaya gerek yok. Çeşitli besinlerden ölçülü miktarda yemek gerekir.
Sık yemek öğünleri, karbonhidrattan zengin, fazla kalorili; fakat yetersiz vitamin, mineral ve fitokimyasal içeren beslenme yaşlanmayı hızlandırıcıdır ve tehlikelidir. Az yemek, kalori alımını düşürmek ömrü uzatır. Araştırmalar 100 yaşındaki kimselerin yaşam boyu az yemek yiyenler ve genelde zayıf bireyler olduğunu ortaya koymaktadır.
Eğer uzun ömürlü ve sağlıklı olmak istiyorsanız vücut kitle indeksinizin 19-24 arasında olması için çaba göstermelisiniz. Öğün araları sık olmamalıdır. Birçok saat bir şey yenmezse kan şekeri ve insülin düzeyi düşer. Ancak bu zaman gençleştirici büyüme hormonu salgılanması mümkündür. Ayrıca kalori kısıtlanmasında zararlı serbest radikallerin oluşması da azalır.
Gençleştirici büyüme hormonu daha çok gece büyük miktarlarda salgılandığından son öğün mümkünse 17-18 arasında olmalı, daha sonra sadece kalorisiz içeceklerden (su, şekersiz çay, madensuyu) içmelidir. Çünkü şekerli ve alkollü içkiler kanın insülin düzeyini yükselterek büyüme hormonu salgılanmasını önler. “Akşam yemeğini düşmanına bırak” Çin atasözü çok önemli bir gerçeği yansıtmaktadır. Haftada bir gün oruç tutmak da etkin bir Anti-Aging önlemidir. Böylece hafta boyunca alınan toplam kalori azalmış olur. Şu var ki oruçlu bir gün en az 3 litre kalorisiz içecek dışında hiçbir şey yememelidir. Kahve kalorisizdir ancak açlık hissini uyardığından oruç tutmayı güçleştirir.
Şişmanlık yağ dokusunun artışına bağlı olarak vücut ağırlığının artmasıdır. Şişmanlık derecesini saptamak için çeşitli yöntemler vardır. Bunlardan sık kullanılanı vücut kitle indeksi kilonun, boyun karesine bölünmesiyle bulunur.
vücut kilosu
VKİ =————- (boyun)2
Örneğin; 1.78 boyunda 76 kilo ağırlığındaki bir bireyin vücut kitlesi indeksi 76 ————- =24 (1.78)2
VKİ 24 ve altında ise bireyin kilosu normaldir. 25-30 hafif şişman, 30 dan büyük değerler ise çok şişmanlıktır. Karın bölgesindeki yağ çimdikleme ile erkekte 4 cm, kadında 2,5 cm den kalın olmamalıdır.
Bel çevresinin göbek hizasından ölçümü de kilo fazlalığı hakkında bilgi verir. Bu çevre erkekte 101 cm, kadında 89 cm’den fazla olmamalıdır.
Kilo almada birçok faktörün rolü vardır. Genetik yatkınlık, çok yeme ve yanlış beslenme, fiziksel aktivite azlığı (özellikle güçlendirici egzersizlerden yoksunluk) şişmanlamaya yol açan etmenlerdir. Yaşın ilerlemesi ile bazal metabolizma hızı yavaşlar. Fiziksel aktivite azalır. Alınan enerji azaltılmaz ise vücut ağırlığı artar.
İdeal kilo, boyun karesi ile normal VKİ olan 24 sayısının çarpımı ile bulunur. Örneğin; 1.78 boyunda olan bir kimse 76 kilo olmalıdır. Eğer bu bireyin kilosu 85 ise 9 kilo vermelidir. Haftada 1 kilo verilmesi normaldir. Bu, günde 1000 kalori daha düşük kalori alımı ile sağlanır. Bireyin aldığı günlük kalori çok basit bir yöntemle kilosunun 30 ile çarpılması ile bulunur. 30 yaştan sonraki her 10 yıl için 100 kalori düşülür. Örneğin; kilosu 76 olan 50 yaşındaki birinin günlük kalorisi 76 x 30 = 2280 – 200 = 2080 kaloridir. Bu bireyin haftada 1 kilogram vermesi için günlük kalorisi olan 2080’den 1000 kalori daha az alması yani günde 1080 kalori alması gerekmektedir. Bu demektir ki; o ana kadar yediklerinin yaklaşık yarısını yemelidir. Zayıflama diyetine başlayan kişide sadece yağlar değil kas kitlesi de azaldığından bazal metabolizma da azalır. Bu nedenle kilo vermede bir süre sonra diyete rağmen durur. Diyetle birlikte fiziksel aktivitenin arttırılması gerekir. Diyet sırasında aerobik egzersiz (yürümek, yüzmek, bisiklet vb.) yanı sıra, kas kaybını önlemek için ve kalori harcanmasını artırmak için kas güçlendirici egzersizler kesinlikle yapılmalıdır. Kilo vermek ve gençleşmek için en iyi yol doğru besinlerden ölçülü yemek ve daha çok spor yapmaktır.
DINNER CANCELLING (AKŞAM YEMEĞİNİ TERK ETME)
3 bin yıldan beri söylenen Çin atasözü bugün daha güncel olmuştur. “Akşam yemeğini düşmanına bırak”.
Bugün insanların ihtiyaçlarından fazla yedikleri; buna bağlı şişmanlık ve birçok hastalıkla uğraştıkları bir gerçektir. Erken ölüme neden olan ya da yaşamı kalitesiz hale getiren bu hastalıklar çoğu zaman zengin hastalığı olarak tanımlanan hastalıklardır.
İşin aslında devamlı ve aşırı yeme evrimsel değişmeye göre insan organ sistemlerine yabancıdır. Birçok medeniyet hastalığının altında bu gerçek yatar. Binlerce sene önce bugünkü gibi yüksek kolesterol sorunu yoktu. Çünkü insanların; aşırı yağ miktarı ile damarları tıkanacak biçimde fazla ve zararlı besin tüketimi yoktu. Evrim damar tıkanmasına karşı koruyucu bir önlem almamıştı. Örneğin tıkanan damarları tekrar açan bir hormona geçmiş zamanlarda gerek yoktu.
Bugünkü çalışma koşulları ve beslenme biçimi evrimin öngörmediği şekilde biçimlenmiştir. Evrimsel olarak insanın arada bir aç kalması programlanmıştır. Günümüzde de fiziksel ve ruhsal çok sağlıklı kimselerin mümkün olduğunca akşam yemeği yemedikleri bilinmektedir.
Akşam yemeğini terk etmekle inanılmaz sonuçlar alınır. Örneğin, öğlen yemeğinden sonra herhangi bir besin maddesi tüketmeyen (su ve şekersiz bitki çayı bol içilebilir) biri, ertesi sabah aynada yüzünün canlı, renginin pembe olduğunu fark eder. Oysa akşam çok yemiş, sigara ve alkol içmiş biri ise, ertesi sabah aynada yaşlı yorgun ve soluk bir yüzle karşılaşır. Akşam yemeğini terk etmekle vücut fazla enerji tüketen sindirim ve metabolizma işlevlerinden kurtulur. Böylece birçok arzu edilen anti-aging etki ortaya çıkar.
Akşam yemeğini terk etme bir gençlik pınarı gibidir. Şu var ki; alışkanlık haline gelmiş olan şeyi değiştirmek kolay olmaz. Açlık hissine karşı koymak güç olur. Açlık hissini yatıştırmak için bol sıcak bitki çayı yararlıdır. Böylece mideden beyine ulaşan açlık mesajı önlenir. Örneğin, saat 20’de akşam yemeği yemeye alışmış biri, saat 18’den başlayarak her saatte bir bardak sıcak bitki çayı içmelidir. Bu arada açlık hissi olursa, derhal bir bardak sıcak bitki çayı ile bu duyguyu bastırmalıdır. Bu strateji uygulamada fevkalade başarılı olmaktadır. Sıcak çay mideyi yatıştırmakta ve dolu mide; açlık duygusunun oluşmasından sorumlu olan signallerin bir kısmını kesmektedir. Ancak açlık duygusu beyinde karbonhidrat eksikliğinin direk sonucu olduğundan -gece aşırı düşen kan şekerinin dayanılmaz bir açlık duygusu oluşturması halinde- yatmadan önce içilen bir kahve kaşığı bal konmuş sıcak yağsız süt bu sorunu ortadan kaldırır ve uyku bölünmesini önler. İdeal olan, akşam yemeği yerine ve daha sonrası sadece sıcak çay içmektir.
Dinner canceîling için beynin muvafakati koşuldur. Yaşam alışkanlıklarının değiştirilmesinde zihinsel kabul başarıda büyük anlam taşır. Akşam yemeğini yememekle vücutta neler olduğunu bilmeyen bir kimse; böylesine bir başarıyı tasavvur edemez.
Dinner canceîling ömrü uzatmak için yüzde 100 etkin tek olanaktır. Bu şekilde • alınan kalorideki azalmanın sağladığı enerji tasarrufu dolayısıyla vücudun artık kullanmadığı hücreler atılır. Vücut hedefli olarak açlık durumunda önce kanser hücrelerinin beslenmesini keser ve ölüme mahkum eder. Böyle programlı hürce ölümüne tıpta “Apoptose” adı verilir.
Dinner canceiling sonucu kalori azalması vücutta büyüme hormonu ve melatonin yapımını artırır. Bu her iki hormonun genç kalma için ve yaşlanmaya karşı etkinlikleri kanıtlanmıştır. Kaloriden zengin bir akşam yemeği bu hormonların salgılanmasını azaltır. Boş mide beyni melatonin yapımı için uyarır. Melatonin vücut sistemlerini sakinleştiren ve doğal uyku veren hormondur. Dolu mideye göre, boş mide ile daha iyi uyku uyunması da, daha çok melatonin salgılanmasına bağlıdır. Kimi canlılardaki kış uykusundan melatonin hormonu sorumludur. Melatonin insanda da benzer durumu gece oluşturur. Melatonin gece vücut derecesini düşürür. Böylece vücudumuzdaki 75 trilyon hücre daha az çalışır ve daha az zorlanır. Yani vücut motoru rölantide çalışır. Bu sırada vücut organlardaki gereken tamirleri yapmak için zaman ve enerji bulur. Tamiri mümkün olmayanları atar.
Anti-aging (genç kalma sağlıklı uzun ömür) stratejilerinde vücuttaki eksik olanları yerine koyma (replasman) tedavisinin yeri büyüktür. Ancak bazen özel önlemler alınarak belirli hormon ve proteinlerin yapımı artırılabilir. Örneğin vücudumuzun özellikle önemli iki maddesi büyüme hormonu ve melato-ninin dinner cancelling ile arttığı bilimsel olarak saptanmıştır. Böylece dışardan çok pahalı olan yapaysal büyüme hormonu enjeksiyonlarına gerek kalmadan gençleştirici ve yaşamı uzatıcı etki ortaya çıkar.
Dinner cancelling uygulanmasındaki güçlük aile fertlerinin ancak akşam yemeğinde bir araya gelmeleridir. Modern yaşam her ne kadar dinner cancelling uygulanmasını güçleştiriyorsa da, her soruna bir çözüm bulunabilir. Örneğin haftada 2 akşam yemeğini yememek de bir kazançtır.
Dinner cancelling çin alternatif, erken (saat 19’dan önce) yenen düşük kalorili akşam yemeği olabilir. Geç ve fazla yenen akşam yemeğine göre bu strateji de tabii ki işe yarar. Ancak hiçbir zaman dinner cancellingin yerini tutmaz. Haftada 2 kez akşam yemeği yememekle vücut kilosunda azalma fark edilir. Ancak haftanın her günü akşam yemeği terk edilirse birey kısa sürede ideal kilosuna kavuşur. Ayrıca kahvaltıda ve öğleyin yeterli besin tüketen biri, kısa sürede akşamları yemek yememeye alışır. Genel durumdaki düzelme ve bağışıklık sisteminin güçlenmesi fark edilir.
Yaşamı uzatmanın bir faturası vardır. Bu faturayı ödemeye hazır olup olmadığına bireyin kendisi karar vermelidir.
Besin Destekleri
Bütün yiyecekler değişen miktarlarda besin maddeleri içerir. Proteinler, karbonhidratlar ve yağlar, makro besin maddeleri olarak tanımlanır ve besinlerimizin büyük kısmını oluştururlar. Vücudumuza gerekli enerjiyi makro besin maddeleri sağlar. Besinler içinde vitamin ve mineraller de bulunmalıdır. Vücutta bunların çok az miktarlarına gereksinim olduğundan mikro besin maddeleri olarak tanımlanırlar. Vitaminler ve mineraller metabolik enzimlerin fonksiyonunu sağlayan gerekli maddelerdir. Bu nedenle mikro besin eksiklikleri hücre fonksiyonlarında değişikliğe ve DNA da hasara yol açabilir, vücut fonksiyonlarının işlemesi iyi olmaz ve sürekli eksiklikler sonucunda hastalıklar ortaya çıkar.
DNA hasarını önlemek ya da düzeltmek, yaşlanmayla birlikte hantallaşan metabolik olaylarda rol alan enzimleri aktive etmek için mikrobesin maddeleri gereklidir.
Vitamin ve minerallere az miktarlarda gereksinim olduğundan dengeli beslenme yoluyla sağlanabilecekleri düşünülür.
Şu var ki medeniyetin zorladığı yaşam biçimi içerisinde dengeli beslenmeden söz edebilir miyiz? Doğanın bize sunduğu sağlığımız için gerekli olan tüm besinlerin saflığını koruyabildik mi? Modern tarımda kullanılan gübre ve ilaçlarla bol ve ucuz üretim olmaktadır. Ancak besinlerin kalitesi olumsuz yönde etkilenmiştir. Ayrıca makro besin maddelerinin (proteinler, yağlar, karbonhidratlar) aksine mikro besin maddeleri çok hassastır. Çiftlikten süper markete gidişi, saklama, depolama ve pişirme sırasında bozulur ve büyük ölçüde değerini kaybeder.
Şu var ki: vitamin, mineraller biyolojik işlemlerin gerçekleşmesini sağlayan enzimlerin bir parçasını oluşturduklarından vitamin ve mineraller olmaksızın insanın yaşaması olanaksızdır.
Vitamin ve minerallere olan gereksinim yaş, meslek, cinsiyet ve yaşam tarzına göre bireysel farklılık gösterir. Araştırmalar dengeli beslendiklerine inananlarda bile vitamin, mineral ve özelikle antioksidan eksikliği olduğunu ortaya koymaktadır.
Kötü yiyecek seçimi, çevre kirliliği ve yaşam biçimi ve daha birçok etmenden kaynaklanan mikro besin maddelerinin yetersiz alınması gerçeği; vitamin, mineral ve diğer biyoaktif maddeler desteğinin mantıklı ve yararlı bir seçenek olduğu sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Besin destekleri beslenmedeki boşluklara karşı sigorta olmasının yanısıra yaşlılık hastalıklarının önlenmesine ya da tedavilerine yardımcı olacak besin maddelerinin yeterli miktarda alınmasını da sağlar. Örneğin 8 bileşenden oluşan doğal E vitamininin 300 İU’luk dozu en iyi antioksidan koruma sağlamaktadır. Bu kadar E vitamini almak için çok fazla kabuklu yemiş yemek gerekir. Keza lahanagillerdeki İndol-3 karbinole meme kanseri riski yüksek kadınlara günde 200-400 mg önerilmektedir. Bu miktara ulaşmak için çok miktarda brokoli, brüksel lahanası ya da lahana yemek gerekir. Kuşkusuz meme kanseri riski olan kadınların brokoli, brüksel lahanasını bol tüketmeleri salık verilir. Alternatif olarak da İ3C (İndol-3 karbinole) besin desteği kullanabilirler.
Besin desteklerini kullanıp kullanmamak tartışılan bir konudur. Ancak modern yaşamın yarattığı beslenme biçimindeki boşlukları kapatmak için rasyonel bir besin desteği zorunlu hale gelmiştir. Ne kadar düzenli ve yeterli antioksidan ve bitkisel besin maddesi alırsak sağlığımızda o kadar iyi olur. Çoğu muz bunu yiyeceklerle sağlayamadığımızdan besin desteklerine gereksinimimiz olur. Ancak yüzlerce destekten bireye uygun olanlarını seçmek zor ve önemlidir. Multivitamin/mineral hapları, antioksidanlar, yeşil gıda formülleri (bitkisel kimyasallar), temel yağ asitleri ve probiyotikler temel besin destekleridir. Bunlar dışında bireysel zayıf noktaları ve hastalıkları hedef alan özel besin destekleri kullanmak denemeye değer. Aşağıda temel besin destekleri ve özel besin desteklerini ayrıntıya kaçmadan ele alacağız.
TEMEL BESİN DESTEKLERİ
Mul tivitamin/Mineral
Harvard araştırmacıları her gün bir multivitamin/mineral hapı alınmasını öneriyorlar. İyi bir multivitamin/mineral formülünün aşağıdaki özellikleri olmalıdır:
• Aktif A vitamini (Retinol) ne kadar az ve beta karoten oranı ne kadar çoksa o kadar iyidir. 2000 İU’dan daha çok aktif A vitamini içermeyen bir çoklu vitamin seçin. En iyisi Aktif A vitamini yerine gerektiğinde A vitaminine dönüşen beta karoten içermelidir. Beta karoten tek basma bazı ortamlarda (sigara içiciler) pro-oksidan (oksidasyon’u kolaylaştırıcı) olarak faaliyet gösterebilir ve kanser riskini artırabilir. Yüksek kaliteli multivitamin/mineral ürünleri doğal karoten karışımı (alfa-, beta-, gama- karotenler) yanı sıra lutein, zeaksantin, likopen ve astak-santin gibi diğer karotenoidleri de içermelidir. (15000-25000 IU). Çünkü meyve ve sebzelerdeki yüzlerce karotenoidin birlikte etkisi kansere karşı korumaktadır, tek başına beta karoten değil. Aslında tüm karotenoidleri içeren meyve ve sebzelerden tüketmek daha iyi ve yararlı bir seçimdir. Sadece karotenoid karışımı içeren ürünler de var.
• Doğal E vitamini alfa-, beta-, gama-, delta- tokoferol ile alfa-, beta-, gama-, delta- tokotrienol’den oluşan 8 moleküllü bir kompleks’dir. Kaliteli ürünler doğal E vitamini kompleksinin tüm bileşenlerini içerir. Çünkü bunların hepsinin E vitamini içeren yiyeceklerin antioksidan ve koruyucu etkilerine katkısı vardır. Şu var ki standart çoklu vitaminin ürünleri sadece 30IU E vitamininin alfa tokoferol bileşenini içerir. Oysa optimum sağlık için günde 200-300 IU doğal tokoferol karışımı ve doğal tokotrienol karışımı E vitamini kompleksi gerekiyor. Bu nedenle ekstra E vitamini desteği alarak eksik giderilmelidir.
• C vitaminini günde 200 mg sağlamalı. Çoklu vitamindeki önerilen günlük doz bundan azsa ekstra C vitamini desteği ile eksik giderilmelidir.
• Standart çoklu vitaminler genellikle 400 IU D vitamini içerir. Ancak haftanın çoğu günü güneşe çakmıyorsanız bu miktar D vitamini yetersizdir. Ya 800 IU içeren çoklu vitamin bulacaksınız ya da ekstra 400 IU D vitamini desteği almalısınız.
• Demir eksikliği kansızlığı olan biri değilseniz çoklu vitamin ürününüz demir içermemelidir.
• Folik asit 400 mikrogram, B12 50 mikrogram olmalı. B grubunun diğer vitaminlerinden her birinden 25-50 mg içermelidir.
• 100-200 mikrogram Selenyum içermelidir.
• Kadınların günde 1000 mg kalsiyumu (tercihen kalsiyum sitrat) erkeklerin ise 500 mg kalsiyumu osteoporozdan kaçınmak için ekstra ek besin desteği olarak almaları gerektiğinden mutlivitamin mineral preparatı içinde bulunan kalsiyumun miktarı önemli değildir. Çoklu vitamin-mineral içeriğindeki diğerleri genellikle yeterli olduğundan tek alınacak destekler E vitamini, D vitamini ve kalsiyumdur. Kalsiyum, magnezyum ve D vitamini genelde bir destekte bir arada bulunur. D vitamini ve kalsiyum açığı bu tür bir ürünle de giderilebilir.
Temel Besin Destekleri
• Multivitamin / Mineral
• Antioksidan
– Koenzim Q 10
– Alfa Lipoik asit
– Üzüm çekirdeği / çam kabuğu ekstresi
• Bitkisel kimyasallar (Greens Formula Bidora)
• Temel Yağ asitleri
• Probiyotikler
Ek Antioksidan Desteği
Serbest radikaller, vücutta normal metabolizma işlevlerinde ortaya çıkan; vücut strese maruz kaldığında (röntgen ışınları, güneş ışınları, bedensel ya da ruhsal aşırı yorgunluk, çevre kirliliği, sigara vb.) oluşumu artan, zararlı kimyasal maddelerdir.
Serbest radikalleri (oksidanları) yakalayıp, zararsız hale getiren maddelere antioksidan denir. Bunlar belirli enzimler, hormonlar, vitaminler, mineraller ve bitkisel kimyasallardır. Normal koşullarda vücut doğal antioksidan sistemleri ile serbest radikalleri nötralize eder ve verecekleri zararı önler. Ancak zamanla bu koruyucu mekanizma yetersiz kalır. Vücudun serbest radikallerle savaşacak dış desteğe, antioksidanlara gereksinimi vardır. Şansımıza doğa bize birçok besinlerle çok güçlü antioksidanları sunmaktadır. Bunların yardımıyla hastalıkların oluşması önlenebilir, hormonal denge korunabilir ve yaşlanma süreci geciktirilebilir. Meyve, sebze, çay, zeytinyağı ve multivitamin/mineral besin desteklerinden alınan antioksidanlara ek olarak aşağıdaki etkinliği bilimsel kanıtlanmış antioksidanlarda yaygın olarak kullanılmaktadır.
• Koenzim Qrl0
• Alfa Lipoik asit
• Üzüm çekirdeği ekstresi ve çam kabuğu ekstresi.
Koenzim Q 10
Hücrelerimizin normal fonksiyonlarını gerçekleştirmesi için enerjiye gereksinimleri vardır. Mitokondria hücrenin enerji üreticisidir. Hücrenin enerji ihtiyacı ATP (adenosin trifosfat) tarafından sağlanır. Enzim aktivatörü Q 10, ATP’nin üretimi için temel bir kimyasaldır. Q 10 serbest radikallere karşı savaşan orduda antioksidan olarak savaşır. Koenzim Q 10, E vitaminine de destek olur.
E vitamini kötü kolesterol (LDL)’nin etrafında bir kalkan oluşturarak serbest radikallerin LDL’yi oksitlendirmesini önler. Ancak bu görevi bir elektronunu serbest radikallere vererek yapar. Elektronu eksilen E vitamini, bir pro-oksidan yani kendisi de bir serbest radikal olma potansiyeli ile dengesiz hale gelir. İşte enzim aktivatörü Q 10, kendi antioksidan niteliklerine sahip olmakla birlikte, E vitaminine elektronlar bağışlayarak onu tekrar antioksidan durumuna döndürebilir. Bu bakımdan E vitamini ve koenzim Q 10 kombinasyonu daha güçlü antioksidan etkisi gösterir. Kolesterol düşürücü ilaçların (statinler) vücuttaki koenzim Q 10’un düzeyini de düşürdüğüne dair deliller vardır. Koenzim Q 10 kalbi korur, tansiyonu düşürür. Balığın damar tıkanmasını önlemesinde içerdiği Q 10’un payı olduğu düşünülmektedir. Kalp hastalığı riski (yüksek kolesterol vb.) varsa, günde 30 ile 50 miligram koenzim Q 10 ve 300 IU E vitamininin alınması yararlıdır.
Koenzim Q 10 insan vücudunda, gıdalarımızda (soya, ıspanak, brokoli, susam yağı), özellikle balıkta bulunan bir maddedir. Normal olarak vücudumuz eğer vitamin C ve B kompleks eksikliği yoksa Koenzim Q 10’u kendisi üretir. Ancak yaşlandıkça yaşla ilgili rahatsızlıklar, az yeme alışkanlığı, stres ve enfeksiyonlar Koenzim Q 10 üretimini düşürmektedir. Ayrıca besinlerimizdeki Koenzim Q 10 da saklama süresi, işleme ve pişirme yöntemlerine bağlı olarak önemli ölçülerde azalır. Bir tamamlayıcı olarak günde 1-2 kez 30 miligramlık kapsül alınması salık verilmektedir.
Alfalipoik Asit
Serbest radikallere karşı güçlü bir savunucudur. Vücudun doğal olarak ürettiği bir maddedir. Hem yağda, hem suda çözünebildiğinden hücre zarını ve içindeki yapıları serbest radikallerden korur.
Hücre içindeki mitokondriler enerji santralleridir. Burada oksijenle enerji üretilir. Bu nedenle mitokondrilerde oksijen stresi (serbest radikaller) en yüksek boyutlardadır. Mitokondriler antioksidatif korumaya özellikle muhtaçtır. Mitokondriler için en önemli koruyucu madde glutatyondur. Alfalipoik asit glutatyon oluşumu için önemli bir maddedir. Alfalipoik asit mitokondriler içine girer ve burada serbest radikal oluşumunu engeller.
Karnitin, alfalipoik asidin etkisini artırır. Böylece alfalipoik asidi ve karnitin sinirlerin iletim hızını, kasların performansını iyileştirir.
Alfalipoik asit şeker hastalığının komplikasyonlarını önlemeye yardımcı olur. Cilt kırışıklıklarını önler. Bu amaçla cilt kremlerine eklenir.
Beyin fonksiyonlarını iyileştirir. Karaciğeri korur, katarakt oluşumunu ve yaşlanmayı geciktirir. Günde bir ya da iki kez 50 miligramlık tabletlerinden alınır.
Üzüm Çekirdeği Ekstresi ve Çam kabuğu ekstresi
Üzüm çekirdeği ve çam kabuğundan oligomerik proanto-siyanidin denilen çok güçlü bir antioksidan elde edilir (üzüm çekirdeğinden grape seed extract oil, proanthocyanidin; çam kabuğundan pycnogenol). Vitamin E ve C’den 50 kez daha güçlüdür. Antioksidan etkisinin yanı sıra, bağ dokusunu güçlendirir. Bu etkisiyle kalp-damar sistemini korur, damar çeperlerinin esnekliğini sağlayarak aterosikleroza (damar duvarları sertliği) engel olur. Varis, hemoroit, ciltteki mavi lekeler ve yaş lılık lekeleri tedavisinde yararlıdır. Günde 100 miligram alınır. (30 miligramlık kapsüllerden günde 3 kez.)
Yeşil Gıda Formülleri (Bitkisel Kimyasallar)
Bitkisel kimyasallar meyve, sebze, tahıl, baklagiller ve otlara rengini ve tadını veren doğal maddelerdir. Bitkiyi hastalıklardan korur. Güçlü antioksidan olduklarından insanlarda da kalp hastalığı, yüksek tansiyon, akciğer hastalıkları, şeker hastalığı, kanser ve daha birçok hastalıkta etki göstermektedirler. Örneğin Lahanagiller (Lahana, karnabahar, brokoli, turp, karalahana, brüksel lahanası) C vitamini ve diğer flavonoid-lerle birlikte İndoller ve Sulfarafen gibi güçlü anti-kanserojen bitkisel kimyasalları içerir.
Soğangillerin (soğan, sarımsak, pırasa) içerdikleri flavono-idler, sülfitler, selenyum kanserle savaşan maddelerdir.
Kırmızı yonca ve soya izoflavonlar (bitkisel östrojenler)’in en iyi kaynağıdır.
Likopen; kırmızı biber, karpuz, domates ve diğer meyve ve sebzelere kırmızı rengi veren maddedir. Birçok çeşit kanser hücresinin gelişmesini engellemektedir.
Ginkgobiloba ve Ginseng maddeleri de binlerce yıldır insan sağlığında kullanılmaktadır.
Güney Amerika’da şifacıların yüzyıllardır kanser, artrit ve daha birçok sağlık sorununun tedavisinde kullandıkları CAT s claw (una de gato) son yıllarda daha da ünlendi. Araştırmacılar bu bitkinin doğal bir anti-iltihapsal madde içerdiğini buldular. Bu karboksil alkil esterleri (CAE)’dir. CAE’ler bağışıklık fonksiyonunu güçlendiriyor ve artrite bağlı ağrı ve iltihabı azaltıyor. Daha da önemlisi vücuttaki doğal DNA onarım enzimlerini uyarıyor. DNA onarımı için CAE ekstresi (protectagen kapsül 350 mg) günde 1 kapsül salık verilmektedir.
Bu saydıklarımız binlerce bitkisel kimyasaldan en popüler olanlar.
Bitkisel kimyasallar, antienflamatuar ve güçlü antioksidan etkileriyle insanları kanser, kalp hastalığı ve diğer birçok hastalıktan koruyabildiği anlaşıldıktan sonra ilgi odağı olmuştur. Vitaminler gibi bitkisel kimyasallar içeren ürünler de piyasaya sürülmüştür.
Modern tekniklerle besin maddeleri kaybı olmaksızın meyve, sebze ve otların suyu alınabiliyor ve besin desteği olarak toz şeklinde bulunuyor. Bu tür toz besin destekleri genel olarak “yeşil gıda” destekleri olarak tanımlanıyor. Bu destekler Japonya’da yıllardır kullanılmaktadır. Bunlar taze sebze ve meyvelerin yerini tutmasa da, sağlığa yararlı çeşitli bitkisel kimyasalların yeterli miktarda alınmasını garantiliyor. (Greens +™, Greens Formula)
Temel Yağ Asitleri
Omega 3 Yağ Asitleri
Eskimolarda kalp hastalığından ölme oranının çok düşük olması, bol balık yemelerine bağlanmaktadır. Hayvansal kaynaklı besinlerdeki yağlar genellikle doymuş katı yağlardır. Balıkta bulunan yağın çoğunluğu ise bitkisel yağlar gibi doymamış yağdır.
Balık yağı çoklu doymamış yağ olup Omega 3 yağ asitlerini içerir. En önemlileri eicosapentaenoic asit (EPA) ve dacosahexa-enoic asit (DHA) dır. EPA’nın insulin düzeyinin kontrolünde önemli olduğu ve DHA’nın beynin korunması ve yenilenmesi için gerekli olduğu anlaşılmıştır. Depresyon, dikkat eksikliği gibi pek çok nörolojik bozukluk DHA azlığı ile ilişkilidir.
Omega 3 asitleri immun sistemini güçlendirir. Düzenli günde 1000 miligram balıkyağı alımı kolesterol ve trigliseritle-ti düşürmekte, iltihabı olayların azarak romatoid artirit, sedef hastalığı gibi ciddi hastalıklara dönüşmesini önlemektedir. Ayrıca yaşlılıkta osteoporozdan koruyucu etki göstermektedir.
Omega-3 yağ asitleri kan viskozitesini azaltır (kanı in celtir), damarlarda tıkanmanın ve kalp krizinin önlenmesine yardımcı olur. Eğer başka bir kan inceltici (Heparin, Aspirin) alıyorsanız doktorunuza danışmadan Omega-3 tamamlayıcısı almayın fazla miktarda alınan Omega-3 yağ asitleri beyin kanaması ve inmeye neden olabilir.
Yağlı derin deniz balıkları (somon, uskumru, ton, sardalya) en iyi Omega 3 kaynağıdır. Çünkü bu balıklar Omega 3 içeren fitoplankton (Deniz bitkileri) yerler. Omega-3 yağ asitlerinin bitkisel kaynakları Keten tohumu, Ceviz, Soya, Semizotudur.
Probiyotikler
Probiyotikler dost bakterilerdir. Sindirimde görev alır. Bağırsakta sindirim ve emilim için fizyolojik en iyi koşulları oluşturur. Bağışıklık sistemini güçlendirerek sağlıklı kalmamızı sağlar.
Bağırsaklarda yaşayan birçok bakteri türü içinde en yararlı dost bakteriler bifidobacteria, Lactobacillus acidophilus ve lactobacillus bulgaricus’tur. Bu bakteriler bağırsakta toksik maddelerin metabolize edilmesi, patojenik bakterilere karşı koruma, bağışıklık sisteminin uyarılması ve bağırsak bölgesinin korunmasında görevlidir. Bunlarla da kalmıyor; son araştırmalar dost bakterilerin sindirim sisteminin dışında da serbest radikal hasarını ve inflamasyona yol açan kimyasalları azalttığını kanıtlıyor.
Digestive and Liver Disease (2005) dergisindeki kapsamlı bir araştırma kronik kabızlığın bağırsaktaki yararlı bakterilerin (Lactobacillus ve bifidobacteria) azalması ve bağırsak geçirgenliğinin artmasıyla ilgili olduğunu açıkladı. Başka bir araştırmada açıklanamayan hastalıkların belirtilerini (yorgunluk, endişe, bellek bozuklukları, uykusuzluk vb.) ağız yoluyla verilen mantar ilacı (Nystatin)’nın iyileştirdiği görüldü. Uzak doğuda “Her hastalık bağırsakta başlar” diye bir deyim vardır. Bu söz bağırsak fonksiyonunun sağlık bakımından önemini vurgulamaktadır.
Sağlıksız liften yoksun beslenme dost bakterilerin normal gelişmesini engeller. Japon diyeti bağırsak florasını olumlu et kileyen öğeler içerir. Buna bağlı olarak iyi bakterilerin oranı Japonlarda batı ülke insanlarına göre daha yüksektir. Ayrıca yaşlandıkça da bu iyi bakterilerin sayısı azalır.
Antibiyotiklerin gereğinden fazla kullanılmasıda bağırsak mikroflorasını değiştirmektedir. Çünkü antibiyotikler sadece kötü bakterileri değil dost bakterileri de öldürür. Böylece bu bakterilerin yerini mantarlar gibi antibiyotikten etkilenmeyen organizmalar alır.
Probiyotik tedavisi dost bakterilerin mide-barsak sistemi yararına kullanılmasıdır. Bol lifli bir diyetteki lifleri probiyotikler işleyerek organik aside dönüştürürler. Bu asitlerde kötü bakterilerin çoğalmasını engeller.
Yeterli miktarda dost bakteri sağlamanın en emin yolu günlük probiyotik tamamlayıcı almaktır. Günde 2-3 kez yemeklerden yarım saat önce 1 kapsül alın (Lactibium, Advanced Acidophilus plus). Başlangıçta gaz ya da şişkinlik olabilirse de bu durum kalıcı değildir, birkaç haftada kaybolur.
ÖZEL BESİN DESTEKLERİ
Herkes için salık verilen yukarıda anlatılan temel besin destekleri dışında organlardaki bireysel fonksiyon bozukluklarını hedef alan özel besin destekleri de vardır.
Bağışıklık Desteği
Bağışıklık sisteminin fonksiyonunun iyi olması sağlık ve uzun ömür için temel koşuldur. Bağışıklık sisteminin güçlü olması için özen gösterilmelidir. Bağışıklık sistemi ve desteği öneminden dolayı tek başına ayrıntılı olarak 15. konuda ele alınmıştır.
Unutkanlık İçin Besin Desteği
50 yaşından sonra tüm vücut fonksiyonlarında azalmanın yanı sıra zihinsel performansta da düşüş başlar. Ancak zihin açıklığı ve reaksiyon çabukluğu çok iyi olan yaşlılar; sağlıklı yaşam biçimi, beyin egzersizi (lisan öğrenme, bilmece çözme vb.) ve vital maddelerin alımı ile beyin fonksiyonlanndaki düşüşün önlenebileceğine en iyi örnektir. Temel besin desteklerine ek olarak alınan aşağıdaki maddeler beyin fonksiyonunu iyileştirir.
Lesitin: Soya fasulyesinden elde edilen doğal lesitinin kalitesi ve etkinliği en yüksektir. Lesitin; vücut tarafından özellikle iyi benimsenen formda kolini organizmaya verir. Beyin kolinden asetilkolin maddesini üretir. Asetilkolin, beyinin hafıza, konsantrasyon ve reaksiyon bakımından iyi çalışması için en önemli enerji maddesidir. Asetilkolinsiz insan zihinsel faaliyetlerini tam olarak yapamaz. Bu nedenle lesitin alımı zihinsel fitness için çok önemlidir. Günde 3 kez 120 mg’lık doğal lesitin tabletlerinden alınır.
Asetil-L-Karnitin (ALC)
ALC süt ürünleri ve ette az miktarda bulunan doğal bir bileşim. ALC hücrelerimizin içindeki yakıt üreticileri (mito-kondria) üzerinde önemli rol oynuyor. Mitokondria’daki aksaklıklar kronik yorgunluk sendromunun bileşenidir. Kronik yorgunluk sendromu olan kişilerde ALC düzeyi ne kadar düşükse yorgunlukta o kadar fazladır. Kronik yorgunluk hastalarında beynin belirli bölgelerinde ALC miktarı da düşüyor. Bundan duygu durumu ve davranışı düzenleyen önemli nörot-ransmiterlerin üretimi etkilenebiliyor. L-Karnitin tabletlerinden/kapsüllerinden günde 3 kere yemeklerden yarini saat önce 250-500 mg alınır. ALC ve Alfa Lipoik acid ikilisi (Juvenon) mitokondrianm performansını en üst düzeyde tutan etkin bir bileşik oluşturuyor. (Günde 2 kapsül Juvenon alınır.)
Gingko biloba: Beyne kan akışını artırıyor. Serotonin düzeyini artırır ve beyin faaliyetini uyarır. Gingko biloba kullanan 60 ile 80 yaşlarındaki insanların anlama, hatırlama gibi fonksiyonlarının gençlerden geri kalmadığı saptanmıştır. Günde üç kez 50 ile 100 mg alınır.
Fosfatidilserin: Beyin yağ dokusundaki fosfolipitler ser best radikallere karşı özellikle hassastır. Fosfatidilserin azalmış olan fosfolipit düzeyini tekrar normalleştirir. Günde 200 mg kullanılır.
DHEA vücutta stres hormonu kortizolun yapımını önler. İnsana enerji ve güç vermekle kalmaz, beyin fonksiyonlarını da iyileştirir. Gençleştirici DHEA hormonunun düzeyi yeterli krom (günde 200 mcg) alımıyla artırılır ya da DHEA tabletlerden günde 25 mg alınır. Hormon tabletleri alımı uzman hekimin kontrolü altında olmalıdır.
DMAE: zamanla hücrelerimiz içinde ve hücreler arası boşluklarda metabolizma atıkları birikir. DMAE çöp nakli görevi yapar ve bu atıkları taşır. DMAE; diğer antioksidanlarla (A, C, E vitaminleri) birlikte serbest radikalleri zararsız hale getirir. DMAE zarar görmüş hücreleri tamir eder. Ciltte de kırışıklıkları frenler ve cildi zararlı dış etkenlere karşı korur. Karaciğeri korur ve güçlendirir. DMAE beynimizi genç tutar. Özellikle belirli maddelerle birlikte DMAE genç ve sağlıklı kalmada etkin rol oynar. Magnezyum, kalsiyum, B vitaminleri, demir, kolin ve nicotinamidle birlikte DMAE kombinasyonunun (vita gerin) üç ay boyunca günde bir kapsül alınması çok başarılı sonuçlar verir.
Huperzin – A: Çin’de klinik deneyler etkili olduğunu gösterdi. Yüzlerce yıldır kullanılmaktadır (Günde 400 mcg). Cog-nita; Huperzin-A, ginkgo biloba ve EPA’yı birlikte içeren etkin bir kombinasyondur.
Henüz yorum yapılmamış.